- Ekin Can Göksoy’un Kısa Filmi “Müşterek Dostumuz” İçin Sanatçılardan Destek - 8 Temmuz 2021
- Tom of Finland: Bastırılmış Arzu, Başarısız Erkeklik - 6 Haziran 2021
- Mimari Bir Bakış: Atatürk Evleri - 18 Mayıs 2021
- Tarık Akan’ı Beyazperdede Seyrettiğimiz Son Film: Deli Deli Olma (2009) - 9 Nisan 2021
- Buñuel Sinemasına Dair Yeni Bir Kitap: Luis Buñuel Sinemasında Ölüm ve Erotizm Birliği - 22 Kasım 2020
- Chris Killip’in Fotoğrafları: İşçiler, Yoksulluk, Endüstriyel Düşüş - 18 Ekim 2020
- Eğlenceli, Tüylü, İlham Verici: Karadağ Kedi Müzesi - 31 Ekim 2019
- 38. İstanbul Film Festivali’nden Belgesel Önerileri - 8 Nisan 2019
- Bir Dijital Manipülatör: K. Cem Çelik - 15 Aralık 2018
- Netflix Türkiye’de İzleyebileceğiniz Birbirinden Orijinal 7 Anime - 2 Aralık 2018
Toy Story’den bugüne
1995 yılında Pixar’ın yarattığı Toy Story ile bilgisayar destekli animasyon filmlere ilgi artmış, animasyon sektöründe bir atak yaşanmıştı. Pixar’ın bu başarısının ardından birçok bilgisayar destekli animasyon vizyona girmiş, Shrek (2001), Monsters (Sevimli Canavarlar, 2001), Ice Age (Buz Devri, 2002), Brother Bear (Ayı Kardeş, 2003), Finding Nemo (Kayıp Balık Nemo, 2003), Happy Feet (Neşeli Ayaklar, 2006), Up (Yukarı Bak, 2009), Brave (Cesur, 2012), Frozen (Karlar Ülkesi, 2012), How to Train Your Dragon (Ejderhanı Nasıl Eğitirsin, 2010) gibi hepimizin adına aşina olduğu, izlemekten keyif duyduğu, özgün hayvan karakterlerle ilerleyen onlarca animasyon peşi sıra hayatımıza eklenmeye başlamıştı.
Çizgi film mantığının yıkılışı
İçimizdeki arsız çocuğu harekete geçiren animasyon filmler, yaş sınırı tanımaksızın içerdikleri ince esprilerle, özgün senaryolarıyla ve bir drama sinematografisine yaklaşan anlatılarıyla “çizgi film” mantığını yerle bir etmişlerdi. Japon anime ustası Hayao Miyazaki ile tırmanışa geçen sektör, Akademi Ödülü’nü ilk kez İngilizce olmayan bir filmle (Spirited Away – 2011) Miyazaki’nin alması üzerine geleneksel duruşu ve algıya da yıkıma uğratmıştı. Ustaların elinden çıkan hayvan çizimleri, bir film karakteri olmaktan öte aynı zamanda gündelik hayatımıza dâhil olan, sevecen ve can alıcı figürlerdi.
Shaun the Sheep: Bir mekanizmanın içinden koyun’luğa
2015’in sevilen animasyonlarından Shaun the Sheep (Kuzular Firarda), 1989’da Aardman Animations tarafından yaratılan Wallace&Gromit’ten esinlenilerek yapılır. Şaşkın mucit ve onun sadık köpeğinin maceraları şeklinde ortaya konulan Wallace&Gromit serisi, birbirinden farklı filmlerle çoğalır. Shaun the Sheep’in başkarakteri koyun Shaun, ilk kez Wallace&Gromit’te görülür ve aslında Wallace’ın bir mekanizmanın içine düşüp koyuna dönüşmesiyle doğar.
Koyun Shaun’un ticari başarısı
Koyun Shaun’un ticari başarısı onu günden güne popülerleştirirken 2015 yılına geldiğimizde, Shaun the Sheep’te diğer koyun arkadaşlarıyla birlikte tekrar karşımıza çıkar ve yepyeni bir macera başlar.
Köyden şehre inmenin dayanılmaz çaresizliği
Film, çiftlikteki rutin hayatlarından sıkılıp mola verme kararı alan koyunların şehre doğru yaptığı maceralı bir yolculuk olarak özetlenebilir. Shaun ve arkadaşları, el birliğiyle sahiplerini uyutup tatil yapacakken olayların seyri bekledikleri yönün aksine doğru sürüklenmeye başlar ve koyunlar kendilerini şehirde bulurlar. Üstelik bir zamanlar rahat nefes almak için kurtulmak istedikleri sahiplerini ararken ve tekrar çiftliğe dönme hayalleri kurarken.
Koyunlar üzerinden bir şehir parodisi
Filmin, şehir hayatından bunalıp oksijen özlemiyle köye dönmek isteyen günümüz insanını, koyunlar üzerinden aktardığını söylemek yanlış olmaz. Ancak Shaun’un, mecburiyet sonucu kendisini şehirde bulması, göç eden ve bir türlü tutunamayan insanın da bir sembolü olarak tanımlanabilir. Koyunlar, çiftlikteyken sahiplerinin onları yoğun tempoda çalıştırmasından bitap düşerler; şehrin kaosuna bulanıp ayakta kalacak güç bulamayınca ise kurtuluşu yine o yoğun tempoya dönmekte ararlar. Çünkü sevginin gücü ve alışılmış hayat, onlar için yeterli bir sebeptir. Sahipleri onları çalıştırmış, uykusuz bırakmış ancak sevmeyi, bağrına basmayı da ihmal etmemiştir. Sahiplerini şehirde bir kuaför dükkânında koyun kırpar gibi saç keserken bulan koyunlar, ondan bekledikleri ilgiyi ilk etapta göremezler. Büyük şehir onu değiştirmiş, hafızasında gedikler açmış, iyilik ve merhamet duygusunu sindirmiştir. Esasen şehir, bir insanı almış, boyayıp makyajlamış, öz kimliğinden uzaklaştırmış ve kendi bünyesine ait kılmak için elinden geleni yapmıştır.
Kapitalizmden kaçan koyunlar, köye dönmenin hafifliği
Film, para ve şöhret yüzünden değerlerini kaybeden insanı, insanı değersiz kılan ve kapitalizmin kölesi hâline getiren parayı mizahi bir yolla eleştirir. Koyunlar türlü tehlikeyi atlatıp sonunda sahiplerini köye döndürdüklerinde, gerçeğin farkına varmasını da sağlarlar. Namıdiğer Mr. X, eski yaşamına hemen adapte olur, koyunlarını tekrar bağrına basar. Şehir, insanı kendisi olmaktan çıkarır; doğa ise özüne dönüp iyilikle ve sevgiyle dolmasını sağlar. Yıpratmadan, yorsa da nefret ettirmeden. Filmde aynı zamanda entel geçinen şehirli takımıyla köyden gelip bir anda şehirli olmaya çalışan kesimin çatışması da popüler bir üslupla ortaya konulur. Şehirde ayakta kalmaya çalışan koyunlar, farklı kılıklara girerek bir maske takmak zorunda kalırlar. Kendileri olamamanın dayanılmaz çaresizliği etraflarını sarar. Köylerine döndüklerindeyse her şey yerli yerindedir ve doğa, sorgulamadan onları kucaklamıştır.
Shaun the Sheep, aslında “köyden indim şehre” şeklinde bir genel başlık altında kurulan, köy hayatına uyumlu oldukları için büyük şehirde kaybolan ve türlü aksilikler yaşayan koyunların absürt deneyimlerinden oluşan maceralı bir seyirliktir. Stop-motion tekniğiyle 354 hamur kuklayla ve yaklaşık 550.000 kareyle oluşturulmuş bir emek yumağı olduğunu da söylemek gerekir.
Tek kişilik bir karnaval
Yönetmenleri Richard Stakz ve Mark Burton’un ilk yönetmenlik denemesi olan Shaun The Sheep, titiz bir çalışma sonucunda ortaya çıkan, beklentiyi karşılayan, renkli bir animasyon.
[…] CGI animasyon filmi olan Oyuncak Hikayesi‘nin (Toy Story, 1995) sadece 26 yıl gibi kısa bir tarihi var. Bugün en büyük Hollywood şirketleri hâline […]