Artırılmış Kültürel Gerçeklik: Çizgi Filmlerin ve Animasyonların Kültürel İşlevi

Alpaslan Paşaoğlu Hakkında

Uzun zamandır konargöçer bir Egeli olarak İstanbul'da yaşamaktadır. Radikal, Fil'm Hafızası, Cineritüel, Havayolu 101 başta olmak üzere çeşitli mecralarda yazıları yayınlanmıştır. Ayrıca belgesel ve farklı kategorilerde senaryo çalışmaları bulunmaktadır.

Çizgi filmler bir çocuğun yetişme evresinde aile bireylerinden sonra belki de en önemli izlek. Bu nedenle davranışsal niteliklerin gelişiminde önemli bir yere sahipler. 1960’ların başında televizyonun popülerlik kazanmasıyla başlayan süreç, Bugs Bunny ve Flintstones gibi çizgi filmlerin televizyon uyarlamalarının hayatımıza girmesiyle devam eder. Bu yazı, çizgi filmlerin ve gelişip dönüşen teknolojilerle bugün çizgi filmin önüne geçen animasyonların kültürel işlevi üzerine de düşünmektedir.

Pedagojinin kurucu teorisyenlerinden Henry Giroux’nun (1999) da ifade ettiği üzere çocukların büyük ilgi gösterdiği çizgi filmler yalnızca eğlendirmez. Birtakım toplumsal ve kültürel işlevleri de hayatımıza dahil ederler. Giroux için çizgi film; aile, okul ya da dini kurumlardan daha güçlü bir konumda yer alarak geleneksel toplumcu kurumlara göre daha etkin bir kültürel hegemonya oluşturur (Giroux, 1999). Günümüzde bu kavram, küreselleşme tezleri altında “dünya köyü” kavramı ile ifade edilir. Küreselleşmeye bağlı olarak bir topluma ait kültür unsurları, dünyanın başka bir yöresindeki kültür unsurlarını etkiler.

Kitbull (2019)

Şakir Eşitti’nin (2016) çalışmasında, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından 2013 yılında yapılan araştırma verileri baz alınır. 06-15 yaş grubu çocukların %92,5’inin, yani ortalama her 10 çocuktan 9’unun her gün televizyon izlediği ifade edilir. Bu oran 06-10 yaş grubundaki çocuklarda %94,8’dir. 06-10 yaş grubu çocuklarda en çok izlenen program türü ise % 93,8 ile çizgi filmlerdir (Eşitti, 2016).

Çizgi Filmlerin ve Animasyonların Kültürel İşlevi

Çizgi filmin tarihçesi animatörlerin elle çizdikleri eskizlerle başlar. Bu nedenle geleneksel animasyon olarak tâbir edebileceğimiz ilk görüntüler, bu hareketlendirilmeye müsait çizimlerdir. Bu hareketi oluşturmak ise arka plan görüntüsünün üstüne saydam selüloit tabakalar yerleştirerek mümkün kılınır. Fakat bilgisayarların işlem gücü artıp grafik yazılımı geliştikçe günümüz animasyonları geleneksel üretimin önüne geçer. Bugün geleneksel üretim ancak yüksek sanatın kendini gösterdiği alanlarda belirir.

1960’lı yıllarda Bell Telephone Laboratuvarları’nda üretilen erken dönem animasyon çalışmalarından bugüne pek çok şey değişti. Animasyonu tek bir model içerisinde inceleyemeyiz. 2D çalışmalarının yanında hâlihazırda 3D, stop-motion ve clay-motion teknikleri de mevcut.

Wind (2019)

Günümüzün en yüksek CGI (computer-generated imagery) yani bilgisayar üretimli imgeleme örnekleri ise farklı görsel efekt türüne ve gerçekçilik algısına ulaşmaya çalışıyor. Hatta gerçekçilik, animasyon ve oyun dünyasının önemli bir unsuru hâline geldi. Bu algıyı seyirciye en üst seviyede tecrübe ettiren “artırılmış gerçeklik” teknolojisi ise hepimizin malumu.

İlk CGI animasyon filmi olan Oyuncak Hikayesi‘nin (Toy Story, 1995) sadece 26 yıl gibi kısa bir tarihi var. Bugün en büyük Hollywood şirketleri hâline dönüşen Disney ve Pixar, sadece Kuzey Amerika’da üretilen animasyonların %90’ına sahip. Yine Disney ve Pixar’ın her bir filminde prodüksiyon bütçeleri 200 milyon ABD Dolarını rahatlıkla geçebiliyor. Batılı devlere karşı alternatif bir kültürel gerçeklik ve hegemonya oluşturan Uzak Doğu kökenli Studio Ghibli de epey etkin bir şirket. 1987 yılında Hayao Miyazaki ile Ghibli’nin kurucu ortağı Isao Takahata’nın ortak üretimi Ateşböceklerinin Mezarı (1988) Hollywood’un pazar hâkimiyetini kıran ilk yapım.

animasyonların kültürel işlevi
Lost & Found (2018)

Yazının başında da bahsettiğim üzere siyasal anlamda soft power kavramının en önemli aygıtı olan kültürel hegemonyanın oluşturulmasında animasyon ürünlerinin yeri çok büyük. Bu nedenle Türkiye benzeri pek çok ülke -her ne kadar teknolojik anlamda bu seviyelere çıkması şu aşamada zor görünse de- daha basit üretim metotları ile kendine özgü alt metinlere sahip işleri yeni nesillere empoze etmeye çalışıyor. Bu noktada animasyonların kültürel işlevi başka bir yazıda daha kapsamlı ele alınabilir. Devletler bu alanın yalnızca Batı ve Uzak Doğu’nun eline bırakılmaması gerektiğini tespit etmiş durumdalar. Fakat sektörün bir oligopol içerisinde yönetilmesi ile yapılan işlerin kötü niyetli olup olmadığı meselesi farklı tartışmaların konuları. Bu noktada her zaman evrensel insani değerler ile yerel kültürel öğelerin sentezlenmesi karmaşası devreye giriyor.

Fakat seyir zevki olarak her yaştan kişinin beğeni ile izleyebileceği en güzel eserlerin de ağırlıklı olarak yine bu oligopol yapı tarafından üretildiği çok açık. Tabii bütçe burada anahtar kelime.

Yazımın son bölümünde sizleri yaşınız kaç olursa olsun keyifle izleyeceğiniz 4 adet kısa animasyon filmi ile baş başa bırakıyorum. Tabii tanıtımlarını da yaparak.

Lost & Found (2018)

Pixel Melbourne, Wabi Shabi Studios iş birliğiyle üretilen bu kısa animasyon James Blake’in “Limit to Your Love” şarkısını aklıma getiriyor. Film sanki bu şarkının “There’s a limit to your love, like a waterfall in slow motion” sözlerini resmetmeyi amaçlayarak çekilmiş gibi. Ama hemen hemen herkesin çok sevdiği bir başka şarkı sözünün izinde bu film özetlenebilir: “Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk.”  Sezen Aksu’ya selam olsun.

Animasyon dalında Avustralya’nın Oscar adayı olan bu 7 dakikalık şaheser, 14 ayda çekilebilmiş. Hazırlık aşaması ise toplamda 4 yıl sürmüş. Filmde Fox karakteri yani Tilki, bahçedeki bir havuzun kenarında oynarken aniden dengesini yitirip suya düşer. Bunun sonucunda aşkı Dinozor onu kurtarmak için zorlu bir mücadeleye girişir.

Uit Huis (Leaving Home, 2013)

Hollandalı Luster Productions tarafından üretilen 7 dakikalık bu animasyon, babası tarafından artık büyüdüğü düşünülerek çalışması için evden gönderilen fakat her seferinde bir şekilde kendini tekrar evinde bulan Richard’ın öyküsü. Russian Doll (2019) dizisindekine veya oyun etaplarında yenilerek reborn olan bir karakter hikâyesine dönüşen bu traijkomik eser, temelinde bir erkeğin ancak baba olduğunda ya da annesini kaybettiğinde olgunlaşmak zorunda kalışına göndermede bulunuyor.

Kitbull (2019)

Pixar’ın dünyanın dört bir yanından yetenekli bağımsız animasyoncuları bulmasına imkân veren SparkShorts programı, sınırlı bütçelerle filmler oluşturulmasını sağlıyor. Kitbull işte böyle bir eser. Fakat Pixar’ın içerik tipinin tam aksine geleneksel yöntemlerle yani elle çizilerek üretilmiş bir yapım. Rosana Sullivan tarafından yazılan ve yönetilen Kitball aynı zamanda Oscar’a da aday gösterilmişti. Bir sokak kedisi ve köpeğinin doğasının başarılı şekilde betimlendiği bu arkadaşlık öyküsü, Tim Burton ekolünde görülen antropomorfik karakterleri içeriyor. Karanlık bir temaya sahip gibi görünse de başta çocuklar olmak üzere her yaştan bireye hayvan sevgisini aşılayabilecek bir yapım.

Wind (2019)

Pixar’ın yine SparkShots programı kapsamında Uzak Doğu seyircisine temas etmeye çalıştığı bir yapım olan 8 dakikalık bu animasyon, dipsiz bir kuyunun içerisinde yaşayan Asyalı bir büyükanne ve torununun yine bu kuyu galaksisinden kaçma çabasını ele alıyor. Kariyerine Pixar’da simülasyon direktörü olarak başlayan Güney Koreli Edwin Chang’ın projesi olan Wind, aynı zamanda kendisinin Pixar’a kabul edilmesini sağlayan proje.  Chang, hikâyesini kendi göçmenlik yolculuğu ile ilişkilendirdiğini belirtiyor. Çocuk göçmenlerle ilgili okuduğu haberlerle kendi hayatı arasında paralellik kurması ve büyükannesi ile babasının Kore Savaşı sırasında Kuzey’den Güney’e kaçma çabası kendisine ilham vermiş. Nitekim babası daha sonra ABD’ye göç ederken de büyükannesini geride bırakmak zorunda kalıyor. Bu ayrılık travması tüm Korelilerin mevcut siyasi ikliminde hâlâ tazeliğini koruyor.

Kaynakça

Giroux, H. (1999). The Mouse that Roared: Disney and the End of Innocence. New York: Rowman & Littlefield Publisher, Inc.

Eşitti, Ş. (2016). “Çizgi Filmlerde Küresel ve Yerel Kültürün İnşası: Caillou ve Pepee Örneği”.  Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 32 (32), 125-144.

Bir cevap yazın