Öteki’nin Anlatısı Ahu Öztürk’ün yazıp yönettiği Toz Bezi, 2015’te Nürnberg’te aldığı En İyi Film ve En İyi Kadın Oyuncu ödülleri başta olmak üzere katıldığı festivallerden pek çok ödülle dönmüştü. Toz Bezi, Kürt meselesini, ötekileştirilmeyi, toplumdan dışlama/dışlanma biçimlerini, bir şehirde var olabilmeyi, kadın dayanışmasını barındıran, katmanlı bir anlatıya sahip. Film, evlere temizliğe giden Nesrin (Asiye Dinçsoy) […]
arşiv
Arşiv bölümümüzde, yazarlarımızın farklı dergilerde ve mecralarda önceden yayınlanmış yazıları, eski dergilerden, kişi veya kaynaklardan derlediğimiz arşivlik içerikler yer alır.
The Maltese Falcon (1941): Kötünün Aydınlık Tarafı
1929 Ekonomik Buhranının uzantısında oluşan güvensizlik ortamını Amerikan edebiyatındaki dedektif hikâyelerinin de etkisiyle sinemada temsil eden film noir ya da kara film, yarattığı karanlık dünyayı gündelik hayatın tekinsizliğinden miras kalan insanlarla doldurur. Kimin doğruyu söylediği bilinmez, kötülük her yerde kol gezer, yalanlar hikâyeyi sürekli başka bir yöne doğru sürükler. Güçlü ve kötü kadının emrindeki erkekler […]
Captain Fantastic (2016): Nike, Bir Zafer Tanrıçası Mıdır?
Amerika’nın en büyük belası obezite ülkedeki herkesi esir almışken, her şeyin bir otobüsün içine sığabilecek kadar basit, tüm insanlığın kucaklayamayacağı kadarsa özgür ve zengin olduğu bir hayata nasıl bakardınız? Peki bir penisin, bir vajinanın içinde ne aradığının çocuklarla açıkça konuşulduğu, eğitim sisteminin, duvarların ve medeniyetin gerekli görülmediği, gün içinde çocukların hayvan avlayıp dövüş tekniklerini, bıçak […]
Beş Maddede Korku Krallığı Metropolis (1927)
Aydınlıkla Karanlık Arasında Sömürünün, makineleşmenin, sınıflar arasındaki çelişkinin vurgulandığı Metropolis (1927), döneminin en büyük bütçeli Alman filmi olmanın yanı sıra, Fritz Lang’ın dışavurumcu anlayışını mimari yapılar ve ışık kullanımıyla aktardığı ustalık eseridir. Aydınlıkla karanlık, ezenle ezilen, iyilikle kötülük arasında süren çatışmaların vurgulandığı filmde Lang, modern, küreselleşmenin aldatmacasını yıllar öncesinden gören bir korku krallığı yaratır. İnsanları […]
Arayış, Benciliyet, Özgürlük Sanrısı: Jean-Luc Godard’ın Karakterleri
Umutsuzluğun zaferiyle sonuçlanan À bout de souffle’dan (1960) mı, Alphaville’in (1965) huzursuz ve ürpertici dünyasında yaşayan hayat mahkûmu kadınlardan mı, Yeni Dalga’nın etkileriyle sıra dışı bir burjuvazi eleştirisine dönüşen Week End’in (1967) fovist renklerinden mi başlasam; yoksa Vivre sa vie’de (1967) olduğu gibi kendini beklenmedik bir ömrün ortasında bulmanın dehşetinden mi dem vursam bilemiyorum. Pierrot […]
The Thin Red Line (1998): Her Şeyin Güzel Olacağı Başka Bir Dünya Yok
İnsanlık tarihi boyunca savaş, klanların yaşam ihtiyaçlarından ganimet toplamaya, baskı ve köleliklerden devrimlere, onur ve zafer arzularından politik güç ihtiraslarına kadar, onurlu yahut onursuz, birçok farklı şekille karşımıza çıktı. Bir şiddet sarmalı içinde üretmeye devam ettiğimiz bu savaşların hakiki sebeplerine de yabancılaştık zamanla. Neden savaştığımızı bilmeden, yüceltilen yapay kavramlarla cephelere sürüldük ve birbirinden sarsıcı, birbirinden […]