Sarı Sıcak (2017): Alın Terinden Başka

Dilan Salkaya Hakkında

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü'nde lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yeni medya ve çocuk alanında yüksek lisansına devam etti. Fil'm Hafızası, Sinema Terspektif, Berfin Bahar, Hayal Perdesi gibi farklı basılı ve online mecralarda sinema üzerine yazıları yayınlandı. Sinema doktorasına devam ederken, Mayıs 2019'dan bu yana Arter'in Öğrenme Programı'nı oluşturan ekiple birlikte çalışıyor.

Sinemanın mesai harcaması gereken önemli konuların başında gelen üretim ilişkileri, Fikret Reyhan’ın ilk uzun metrajlı filmi Sarı Sıcak ’ın (2017) ana meselesini oluşturuyor. Teknoloji çağında, sanayileşen bir şehirde hâlâ geleneksel yöntemlerle toprak işleyen, öte yandan tarımın aşılamayan sorunlarıyla da mücadele eden bir ailenin oğlu olan İbrahim (Aytaç Uşun), hikâyenin odak noktasında yer alıyor. Yirmili yaşlarındaki İbrahim, kendi hayallerinin dizginlerini eline almak isterken ummadığı engellerle karşılaşıyor. Filmin başında bir kaplumbağayı ters çevirmesi, filmdeki sessiz annenin tütsüler ve dualarla dahi kovamayacağı kötü talihi daha en başından çağırıyor ya da zaten hiç dağılmamış olan bulutlar, kaplumbağanın tepetaklak olmasıyla İbrahim’e ve ailesine daha çok gölge etmeye başlıyor.

Sert, “ağa” temsili baba Necip’in (Mehmet Özgür) tavırlarından ve baskısından nefes alamayan İbrahim, ilk sahnelerde tepkisini tarlaya zarar vererek gösterse de, komisyoncularla maddi sorunlar yaşayan, işçilerin maaşını ödeyemeyen, gittikçe batağa sürüklenen babanın çaresizliğiyle o da bir vicdan muhasebesine giriyor. İnisiyatif kullanarak aldığı kararlar daha kötü sonuçlar doğursa da bir oğul, aralarındaki çatışmayı göz ardı edip babasına yardım etmek için boyundan büyük çabalıyor. Nitekim İbrahim’in komisyoncuları devreden çıkararak ürünü daha kârlı satma çabaları, komisyoncu ve adamlarının birlik olup İbrahim’i dövmesiyle sonuçlanıyor. Geleneksel yapıyı temsil eden Necip Ağa, elinde tüfekle belirip İbrahim’i “sermayeyi tekelinde bulunduranların” elinden kurtarsa da, akşamında çıkışsız olduğunun farkında, yine hesap kitaba gömülüyor.

Yaşar Kemal’in, alın terinden başka güvençleri olmayan* köylünün toprakla sürüp giden mücadelesini aktardığı Sarı Sıcak romanıyla aynı ada sahip olan film, işçilerden ziyade sömürenleri ve onlarla mücadele eden İbrahim’i eşeliyor. Yaşar Kemal’in çakırdikenleri misali sipsivri ve değdiğini yakan İbrahim, son derece yalın ve kendi hâlinde yaratılmış bir karakterken, arka plandaki işçinin çilesi biraz silik bırakılıyor. Geleneksel toplumun da kendi içinde sömürenler ve sömürülenler olarak ayrıştığını gösteren Sarı Sıcak’ta gücü eline alan altındakini ezmek için adeta fırsat kolluyor.

Kendi çocukluğundan da Sarı Sıcak’ta izler bulmanın mümkün olduğunu söyleyen yönetmen Fikret Reyhan, üretim ilişkileri ve sermaye üzerine kafa yorduğu filminde evrensel bir derde parmak basmayı, sözcüklerini büyük harflerle yazılmış bir cümleye dönüştürmeyi başarıyor. Diyaloglara yaslanmayan anlatımdaki duruluk, Aytaç Uşun’un başarılı karakter oyunculuğu ise bu ilk filme ayrıca avantaj sağlıyor. Tehditler, boşa çıkan sözler, gerçekleşmeyen hayaller derken ekonomik açmazın da sorunların da içinden çıkılamıyor. Finalinde bu vurguyu yapan yönetmen, İbrahim’i aynı döngüye sürüklenmesi için tekrar serbest bırakıyor. İbrahim, göçmen bir ailenin sahip olduğu coğrafya kadar geniş bir kapanda debelenmeye, hayal kurmaya devam ediyor. Yönetmenin kendi çocukluğunda da aynı olan sistemin şu an da aynen sürmesi, filmi çözümsüz bitiriyor. İbrahim, bir tır şoförü olma hayali kursa da biliyor ki babasından kalan tarlayı ekip biçmeye, devran dönmedikçe aynı adamlarla ve sorunlarla mücadele etmeye devam edecek.

 

*Yaşar Kemal’in 1965 seçimlerinde yaptığı konuşmadan bir kesit.

Bir cevap yazın