- Sinemada Nükleer Manyetik Rezonans: R.M.N., Romanya ve Sağ Popülizm - 22 Ocak 2023
- Deve, Cüce, Dev: Üç Belgeselde Finansal Krizler ve Sosyoekonomi Görüngüsü - 16 Ocak 2022
- Hırsız ve Ressam (2020): Hırsızı Anlamalı Mıyız? - 3 Ocak 2022
- Artırılmış Kültürel Gerçeklik: Çizgi Filmlerin ve Animasyonların Kültürel İşlevi - 17 Nisan 2021
- Renkli Sinema Döneminin Renksiz Şaheserleri - 11 Aralık 2020
- Ferit Karol ile Kumbara (2020) Filmi ve Bir Söyleşinin Ötesi: “Siz Geniş Zamanlar Umuyordunuz” - 28 Ekim 2020
- Timurtaş Onan ile Şehirlerde Kaybolmak - 10 Ağustos 2020
- Karl Talip Kara ile Söyleşi: “Kralların Tercihidir Yağlı Boya” - 28 Nisan 2020
- Ver Parayı: Memur Olma Amir Ol - 14 Mart 2020
- Belki Köye Bir Şehir Gelir: Kız Kardeşler (2019) - 22 Eylül 2019
“Soğuk olan hava değil Mahsun. İnsanlar soğuk. Hayat çok soğuk. Keşke bu kadar soğuk olmasaydı da dünya, sen de bu kadar üşümeseydin.”
Tabutta Rövaşata (1996)
Fakirlik, dizi yırtık pantolonuyla sokakları tarumar eden kirli sakallı bir adamda resmedilir. Halbuki fakirin betimi çoktur. Yarattığı standartlar dünyasına hakim olabilecek mangıra sahip olmayan herkes fakirdir nezdimde. Bir de fakir insan üşür. Dünyanın kendi etrafımızda dönmesinden kaynaklı meydana gelmiş ne bir kinetik enerji ne de ondan üretilmiş bir sıcaklık henüz mevcut değil. Dolayısıyla varlık içinde yokluk çekmek de bir soğukluk.
Tüm bu sınıfsal fakirlik farklılıklarında üşümek herkesin ortak değersizliği; yoksunluk duymayan üşümez. Tomar tomar para içinde dans eden bankacının, asgari ücretten biraz fazla aldığı maaş ile fakirliğin hemen üstünde yer alması içini pek tabii üşütür. Başkasının ise belki aklını üşütür. Yaşlı olanın da ömrünü çürütür.
Ver Parayı oyunu, yazının bu soğuk girizgâhından aldığı malzemeyi iki perdede içinizi ısıtarak anlatıyor. Oyunda ise çok fazla üşüyen karakter var. Her biri kentli. Emeklisi, beyaz yakalısı, hostesi, muhafazakârı, eşcinseli… Her tip yoksulluk, karakterlerde vücut buluyor. Oyun 90’larda izlediğimiz Zeki-Metin ve Levent Kırca tiyatrolarına ve 80’lerde izlediğimiz kentli emekçi Kemal Sunal filmlerine öykünen bir anlatım yapısına sahip diyebiliriz. Fakat bilmek gerekir ki bu bir uyarlama metin.
Almanya’nın son dönem modern drama alanında umut veren yazarları arasında görülen Andreas Sauter ve Berhard Studlar’ın kaleminden çıkma Ver Parayı (Geld – her damit!), küresel çapta yaşanan ekonomik krizin soğukluğu altında kaleme alınmış ve farklı ülkelerde sahnelenmiş başarılı bir komedi-dram. Moda Sahnesi, yazarların ayrıca Bir Başkadır A. (A. ist eine Andere ) isimli bir diğer oyununu da hâlâ sergilemekte.
Oyunun dümeninde Moda Sahnesi’nin mihenk taşı Kemal Aydoğan ve yine Moda Sahnesi’nden gelme oyuncu-yönetmen Çağlar Yalçınkaya yer alıyor. Çağlar Yalçınkaya Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı mezunu. Rol aldığı önemli oyunların başında Kemal Aydoğan’ın yönetimindeki Hamlet (Moda Sahnesi, 2013 – devam ediyor), Roberto Zucco (Moda Sahnesi, 2014), En Kısa Gecenin Rüyası (Moda Sahnesi, 2015), Bütün Çılgınlar Sever Beni (Moda Sahnesi, 2013 – devam ediyor). Ayrıca geçtiğimiz yıl bol ödüllü Aidiyet (2019) filminde de yer aldı.
İlk yönetmenlik deneyimiyle bizlere bolca umut veren Çağlar Yalçınkaya ve usta isim Kemal Aydoğan; yazarlar Andreas Sauter ve Berhard Studlar’ın görüşüne göre bu zamana kadarki temsiller arasında en temiz, net, anlaşılır versiyonu sergilemekteler. Bu da oyunu izlemek adına önemli bir sebep daha veriyor bizlere.
Ver Parayı oyununda yer alan karakterler bütün büyük kentlerin, bilhassa da İstanbul insanının farklı birer tezahürü. Fatura zamları karşısında çaresiz kalan yaşlılar, kirasını ödemek için kredi çekmek isteyen genç kadın ile krediyi vermemeyi görev edinmiş üşüyen bankacı, mobbing gören beyaz yakalı, mülteciler, parasını kaptıran galerici ve diğerleri…
Zamlar, Enflasyon, Orta Sınıf Sorunsalı
Oyun her ne kadar uyarlama bir eser olsa da özlenen “yerli ve milli” eleştirel diliyle “yok ki öyle bir şey!” denilen her şeye kıyısından köşesinden dokunduruyor. Zamlar, enflasyon, orta sınıf sorunsalı, yeni tip yeşil sermaye zenginliği, bankacılık sistemi ve barkovizyon marifetiyle geçmişten günümüze pek çok siyasetçinin meşhur vechizelerinin seyirciye aktarımı gayet tadında.
Sahne tasarımı Bengi Günay’a ait. Dekorda ilk göze çarpan bir tabut. Değişen sahne geçişlerine göre minimum eşya ve yine barkovizyonda bu geçişlere göre değişen mekan görüntüleri zekice kotarılmış hamleler.
Çok karakterli bir oyun olması ve her oyuncunun pek çok farklı karakteri canlandırması seyircinin konsantrasyonu açısından başta zorlayıcı olabilir. Aslında mini parodiler tadında ilerleyen bu modern anlatım dili, tam tersine seyirci ilgisinin hiç boşa düşmemesini de sağlamış oluyor. Fakat hızlı sahne geçişleri oyuncuların bazı rolleri daha fazla benimseyip bazılarına daha az hâkim olduğunu açığa vuruyor.
Oyun süresinin biraz kısaltılması, bazı karakterlerin altının daha çok doldurulması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin yaşlı emekli amca karakteri zorlayıcı, pastane sahibi genç kadın karakterin ise oyundaki varlık sebebi tam anlaşılır değil. Fakat Ver Parayı oyununda dikkat çekici ve seyirciyi tavlayan çok sayıda karakter mevcut.
Zeynep Güngörenler’in performansı göz kamaştırıcı. Özellikle hayat kadını ve Hanzade karakteri ile bir adım öne çıktığı söylenebilir. Cihat Süvarioğlu’nu ve Elif Gizem Aykul’u da beğendiğimi söylemeliyim.
Ekonomik çaresizliğin getirdiği kent fakirliğini oyun içindeki mini hikâyelerle konsolide ederek büyük bir resme dönüştüren Ver Parayı, farklı makamlarla ticaret ninnisini söyleyerek seyircisini önce kısır yaşam döngüsünden uyandırıyor. Oyun boyunca ayağında sallıyor ve finalde de yine seyircisini, uyandırdığı döngüye doğru geri uğurluyor. Fakat biraz daha ısıtarak.
“Büyüyünce oğlum tacir olacak, şu talihsiz yurda amir olacak… Memur olma amir ol ninni…”
Oyunu ben de severek izlemiştim. En sevdiğim karakter lüks apartman dairesinde yaşayan oldu. Siz de bahsetmişsiniz. Elinize sağlık! Ekibe tebrikler.