
- Trump ve Joker’in Politik Paralelliğinde Anti-Kahramanlık Kronolojisi - 12 Ocak 2025
- Sinemada Nükleer Manyetik Rezonans: R.M.N., Romanya ve Sağ Popülizm - 22 Ocak 2023
- Deve, Cüce, Dev: Üç Belgeselde Finansal Krizler ve Sosyoekonomi Görüngüsü - 16 Ocak 2022
- Hırsız ve Ressam (2020): Hırsızı Anlamalı Mıyız? - 3 Ocak 2022
- Artırılmış Kültürel Gerçeklik: Çizgi Filmlerin ve Animasyonların Kültürel İşlevi - 17 Nisan 2021
- Renkli Sinema Döneminin Renksiz Şaheserleri - 11 Aralık 2020
- Ferit Karol ile Kumbara (2020) Filmi ve Bir Söyleşinin Ötesi: “Siz Geniş Zamanlar Umuyordunuz” - 28 Ekim 2020
- Timurtaş Onan ile Şehirlerde Kaybolmak - 10 Ağustos 2020
- Karl Talip Kara ile Söyleşi: “Kralların Tercihidir Yağlı Boya” - 28 Nisan 2020
- Ver Parayı: Memur Olma Amir Ol - 14 Mart 2020
1- Requiem for the American Dream (2015)
Aktivist, düşünür, tarihçi, dilbilimci Noam Chomsky’nin ABD’nin sosyoekonomik manzarasını tasvir ettiği; Peter Hutchison, Kelly Nyks ve Jared P. Scott’ın ortak yönetmenliğini ve senaryosunu üstlendiği bu etkileyici belgesel, aynı zamanda Chomsky’nin ilerleyen yaşı nedeniyle vermiş olduğu son uzun mülakatı.
Chomsky’nin belgeselde sistematik bir şekilde ele aldığı fikirleri 2017 yılında Requiem for the American Dream: The 10 Principles of Concentration of Wealth & Power isimli kitapta derlendi. Zenginlik ve Güç Konsantrasyonunun 10 Prensibi şeklinde çevirebileceğimiz bu metin, belgeselde de ele alındığı şekliyle kendi çıkarlarını düşünen seçkin ve güçlü azınlığın Amerikan toplumunu temelde idealist ilkeler gibi gözüken aksiyomlarla aslında bir servet döngüsüne hapsettiğini ortaya koyuyor.
Chomsky’e göre bu döngü 10 farklı şekilde tezahür eder:
- Demokrasiyi zaafa uğratmak
- İdeolojileri, Fikirleri şekillendirmek
- Ekonomik sistemi yeniden ve yeniden dizayn etmek
- Vergi sistemi üzerinden ekonomik sınıflar arasında eşitsizlikler yaratarak finansal yükü plütonomiden prekaryaya kaydırmak
- Sosyal güvenlik politikaları ile toplumsal dayanışmayı engellemek
- Ülkede oluşacak ekonomik bir krizde, kurtarma paketi adı altında prekaryanın elindeki varlığın zengin sınıfa akışını sağlayacak sözde mali önlemler almak
- Kanun düzenleyiciler ve sermaye vasıtası ile seçimleri manipüle etmek
- Reklamlar vasıtası ile toplumu yanlış tüketime sürüklemek
- Örgütlenme ve sendikalaşmayı engellemek ya da kontrol altına almak (ABD özel sektöründe sendikalı işçilerin toplam işçiler içerisindeki oranı yalnızca %7)
- Toplumun farklı kesimlerini marjinalleştirmek
2- Princes of the Yen (2014)
The Spider’s Web: Britain’s Second Empire (2017) isimli etkileyici belgeseli ile Birleşik Krallık’ta tüm dikkatleri üzerine çeken Michael Oswald’in daha erken tarihli projesi Princes of The Yen, 20. yüzyıl Japonya’sında geçiyor. Bankacılık ve kalkınma politikaları üzerine önemli yayınları olan Profesör Richard Werner’in çalışmalarından referansla yola çıkan belgesel, Merkez Bankalarının bir ülkenin ekonomik, politik, sosyal yapısını değiştirmeye yönelik rolünü ve gücünü tartışıyor.
Belgeselde özellikle 1980’ler Japonya’sının finansal çöküşünde, ülke ekonomisinin Merkez Bankası eli ile kasten nasıl sabote edildiğine dair önemli izler görülebilir. Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası tarumar olmuş ekonomisi, bilinenin aksine serbest piyasa ekonomik sistemiyla kalkınmamıştır. Dönem hükümetinin “pencere rehberliği” (window guidance) olarak tabir ettiği, sermaye akışının belirli sektörler üzerinde yoğunlaşmasını öngören sistem, neo-klasik ekonomik modellere aykırı bir kalkınma programıydı. Fakat bu program Japonya’nın kırılgan olsa da dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmasını sağladı. Belgesel, güçlü görünen Japonya ekonomisinin aslında çok da sağlam bir temeli olmadığını gösteriyor.
Ülke içerisine Merkez Bankasının yönlendirmeleri ile bankalar üzerinden yüklü miktarda kredi pompalanması sonucu ortada dolaşan fazla paranın inşaat sektörüne kayması, 1980’lerde yaşanan devasa emlak krizinin temel nedeni olarak görülüyor. Örneğin Tokyo’daki İmparatorluk Sarayı çevresinde konumlanan bahçelerin değerinin bakım masraflarıyla birlikte o dönemki ABD California eyaleti finansal değerine neredeyse karşılık gelmesi gibi ilginç nüanslar da ele alınıyor.
Belgeselde Japonya’nın 1990 ile 2003 yılları arasında yaşadığı krizde emlak fiyatlarının %84, borsanın %80 değer kaybetmesini, 212.000 şirketin batmasının hikâyesini de görebilirsiniz.
3- Laboratory Greece: The Crisis That Changed Our Lives (2019)
Finansal krizler üzerine bir diğer belgesel de Laboratory Greece: The Crisis That Changed Our Lives (2019). Ekim 1944, Yunanistan’da demokratik bir yönetim kurmak isteyen direnişçilerin Winston Churchill tarafından hoş karşılanmaması sonucu İngiliz birliklerinin ülkeyi işgal ederek direnişçileri tutukladığı, bertaraf etmeye çalıştığı ve Kral II George’u tahta tekrar getirmeye çalıştığı bir tarih. İtalyan yönetmen Jacopo Brogi, Laboratory Greece belgeseli ile Yunanistan’ın günümüze uzanan gelişim/gelişememe sürecinin başlangıcını, bu tarihle ele alıyor.
Churchill’in amacına ulaşamamasının ardından dönemin ABD Başkanı Truman, CIA’in öncüsü OSS (Office of Strategic Services) teşkilatınca eğitilmek üzere yüzlerce Yunan istihbaratçısını ABD’ye getiriyor. 1967-74 yılları arasında varlığını sürdürecek Yunan diktatörlüğünün oluşturulmasını sağlayan bu istihbarat ağının işlevselliği de gözler önüne seriliyor.
Brogi belgeselde, II. Dünya Savaşı sonrası ülke üzerindeki askeri, istihbari ABD-UK hakimiyetinin günümüzde artık IMF, Avrupa Merkez Bankası gibi ekonomik aygıtlarla sürdüğüne yönelik karşılaştırmalar yapıyor. Belgesel, dünya genelindeki 2008 Ekonomik krizinin Yunanistan’da ne şekilde tezahür ettiğini incelemeye alıyor. Troyka benzetmesi yapılan IMF, ECB ve Avrupa Komisyonu üçlüsünün Yunanistan üzerinde uyguladığı ve ülkede büyük bir kemer sıkma programına sebep olacak borç geri ödeme programının nasıl uygulandığını ve durumları bu noktaya getiren siyasi yolsuzlukları irdeliyor.
Troyka’nın, Yunanistan’a borçlarını ödeyebilmesi için kullandırdığı kredilerin finansal karşılığının neredeyse tüm Yunan kamu varlıklarına, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine, hastanelerinin, okullarının kapatılmasına ve emekli maaşlarının, diğer işsizlik yardımlarının azaltılmasına karşılık gelmesi hazin bir şekilde görülüyor. Ayrıca ülke genelindeki işsizlik oranının bu süreçte %25’in üzerine çıkması sonucu artan kitlesel beyin göçüne, yetersiz beslenme ve tedavi olanaklarının yetersizliği nedeniyle ölen binlerce insanın ve evsizlerin trajik hikâyelerine tanıklık ediyoruz.
Farklı izleme önerileri için bkz.
- Even The Rain (yön: Icíar Bollaín, 2010)
- Four Horsemen (yön: Ross Ashcroft, 2012)
- The Big Short (yön: Adam McKay, 2015)