
- Vuslat Çamkerten ile Söyleşi: “Anlatmak İstediğim Hikayeler Dilimi Belirler” - 4 Haziran 2022
- Beş Maddede Şehrin “Öteki” Yakası: Toz Bezi (2015) - 5 Mayıs 2021
- The Maltese Falcon (1941): Kötünün Aydınlık Tarafı - 4 Nisan 2021
- Nesimi Yetik ile Söyleşi: “Hep Kazanırsın Ey Çözümsüzlük” - 20 Ekim 2020
- Eylem Kaftan ile Kovan (2019) Filmi Üzerine Söyleşi: “İnsan Her Şeyden Önce Kendisine Yabancı” - 28 Eylül 2020
- Ceviz Ağacı (2020): Babanın Aynasında Kendini Görmek - 23 Ağustos 2020
- Kafanın Kafa Olmaya Devam Ettiği Sanat Pratiği: Masklar ve Çocuk Sanatı - 3 Temmuz 2020
- Ressam Beşir Bayar ile Söyleşi: “Her Dönem Kendi Sanat Dilini Oluşturur” - 12 Nisan 2020
- Kısa Film Önerisi: Karganın Aşınan Gagası (2019) - 25 Mart 2020
- Captain Fantastic (2016): Nike, Bir Zafer Tanrıçası Mıdır? - 9 Ocak 2020
Aksiyon, macera, gerilim, halk hikâyesi, özellikle de dram türünün sinemasında öne çıktığı Lütfi Ö. Akad, Türk sinemasının yenilikçi yönetmenlerinin başında gelir. Sinemamıza hem kamera hareketlerini sokar hem de daha sonra Fransız Yeni Dalgası ile ortadan kalkacak olan fadeleri kaldırmaya yönelik ilk cesur adımı atar. Kamera hareketlerini bir anlam yaratacak şekilde, ağırlıkla aksiyon ve gerilim sahnelerinde başarıyla kullanan, bunları film müzikleri ile harmanlayarak duygu yoğunluğunu arttıran, gerçek mekânları ve İstanbul’u filmlerine bir karakter olarak yerleştiren büyük usta, filmlerinin mutlu sonla bitmeyişiyle de akıllarda kalır. İhaneti, fedakârlığı, iftirayı güçlü şekilde sinemasına yerleştiren, ilk döneminde Sezer Sezin’i, Settar Körmükçü’yü, Neriman Köksal’ı, Ayhan Işık’ı ağırlayan, Lüküs Hayat müzikalini, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber gibi halk hikâyelerini de sinemanın olanaklarıyla kurgulamayı deneyen Lütfi Ö. Akad, arayışını her daim sürdürür.
Vurun Kahpeye (1949)
Yakup: “İşte aradığınız kırmızı atlas budur.”
Aliye: “Evet, tam istediğim renk.”
Yakup: “Dayanıklı ve solmaz bir kumaş. Ne kadar istiyorsunuz?”
Aliye: “İki arşın. Borcum ne kadar?”
Yakup: “Beş lira Hocanım.”
Aliye: “Param çıkışmayacak galiba. Karşılık olarak şu yüzüğü versem. Kıymetli bir şey değil ama kumaşı fazlasıyla karşılar. Annemden kalan biricik yadigârdır.”
Yakup: “Adetim değil ama hocanım, hatırınız için alacağım. Kusura bakmayın pek merak ettim. Bu kumaşı ne yapacaksınız?”
Aliye: “Bayrağımızı işleyeceğim.”
Sezer Sezin ve Kemal Tanrıöver’in başrollerini paylaştığı, Settar Körmükçü’nün unutulmaz Hacı Fettah karakteri ile yobazlığın anlamını aklımıza kazıdığı bir yapıt olan Vurun Kahpeye, sinema tarihinde üç kez beyazperdeye uyarlanır. İlk kez Lütfi Ö. Akad tarafından filmleştirilen bu Halide Edip romanı, çok erken bir yılda gerçekleştirilmesine rağmen unutulmaz olur. Sezer Sezin’i yıldız yapan filmin her uyarlaması, Aliye öğretmenin linç sahnesinde farklılıklar içerir. Akad’ın filminde daha genelgeçer bir mekânda gerçekleşen linç, Halit Refiğ versiyonunda kasabanın orta yerinde vuku bulur. Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü yıllarda geçen hikâyede, kasabaya öğretmen olarak gelen Aliye’nin yobazlıkla ve geri kafalı ahaliyle çatışması, Hacı Fettah tarafından doldurulan halkın Aliye’yi linç etme girişimi konu edinilir. Genel resme baktığımızdaysa Vurun Kahpeye, Cumhuriyet dönemi ideolojilerini ve Kuvay-ı Milliye ruhunu resmederken, kent dışında aranan kurtuluş umuduna da değinir.
Kanun Namına (1952)
Akad’ın 1952 yapımı, senaryosunu Osman F. Seden ile birlikte kaleme aldığı, Ayhan Işık’ı sinemamıza kazandıran Kanun Namına, iyi kadın-kötü kadın, entrika, ihanet, pişmanlık öğelerini barındırır. Araba tamirciliği yapan Nazım ile Ayten’in aşkını, Ayten’in üvey kardeşi ve Ayten’e âşık aile dostu Halil baltalayınca, Kül Kedisi masalının kahramanı olan Ayten ve Nazım’ın büyük aşkı zarar görür. Akad’ın kırılma noktalarından biri olan, hem gerçek bir olayı aktarması hem de gerçek İstanbul mekânlarındaki çekimleri ile mekânı da bir karakter olarak kullanması nedeniyle önemi artan Kanun Namına, dram ve polisiyeyi birlikte harmanlar. Film, Türk sinemasında ilk defa hareketli kamera çekimlerinin kullanılması nedeniyle de oldukça önemlidir. Finalindeki kovalama sekansı, erken dönem polisiye örneklerden olmasına rağmen filmin ve Lütfi Ö. Akad’ın elde ettiği başarının haklılığını kanıtlar akıcılıktadır. Nijat Özön’ün de Sinemacılar Dönemi’nin başlangıcı olarak kabul ettiği, kendinden önceki Türk yapımlardan gerek ışık ve kamera kullanımı, gerekse kurgusu ile ayrılan yapım, melodram ve kara film olarak da yorumlanır.
Katil (1953)
Akad’ın mutlu sonla bitmeyen filmlerinden bir diğeri olan Katil, bir iftira sonucu katil sıfatıyla hapse giren Kemal’in (Ayhan Işık) ve onun yokluğunda kötü günlere karşı mücadele etmeye çalışan karısı ve oğlunun hikâyesini aktarır. İkinci yarısındaki yeni bir Ayhan Işıklı kovalama sekansıyla, dövüş sahneleriyle, gerilimi yansıtmada doğru kullanılan müzik ve kamera hareketi ilişkisiyle yönetmenin başarılı polisiyelerinden biri olarak kabul edebileceğimiz film, Kanun Namına’ya benzer bir senaryoya sahiptir. Ayhan Işık’a seyircinin artık aşina olduğu yapım, Kemal’in hüküm giydiği il olan Sinop’tan İstanbul’a kaçış yolculuğu boyunca plansız ve senaryosuz çekilmiş, Akad, yönetmen olarak başarısını bir kez daha ortaya koymuştur.
“Artık annenin yanına gidemezsin yavrum. Vakti gelince hepimiz oraya gideceğiz.”
Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar (1954)
Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar, Lütfi Ö. Akad’ın filmografisindeki en farklı yapım olmasıyla dikkat çeker. Maddi sıkıntılarla boğuşan yönetmenin para kazanmak için çektiği film, tamamen gişe getirisi önemsenerek iki hafta içinde tamamlanmıştır. Neriman Köksal, Özcan Tekgül, İnci Birol, Mualla Mukadder Atakan, Radife Erten, Fehmi Ege, Gönül Yazar gibi onlarca dans ve ses sanatçısının kendisini oynadığı, Ayhan Işık ve Belgin Doruk’un konuk olarak filmdeki jüri üyeleri arasında yer aldığı film, fantastik öğelere de yer verir, komedi unsurları da barındırır. Müzikal türü altında sınıflandırabileceğimiz Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar, kurgusu gereği bir yarışmayı seyirciye izletirken, sırasıyla onlarca değerli sanatçının yer aldığı bir dinleti ve dans gösterisi de sunar.
Beyaz Mendil (1955)
“Denize varırsak ötesi selamettir.”
Türk sinemasının ilk Yaşar Kemal uyarlaması da olan Beyaz Mendil, Fikret Hakan’ın üne kavuşmasının da başlangıcıdır. Akad’ın sinema dilinin artık iyice oturduğu, kamerasını kırsala çevirdiği filmi, düşman iki köyün birbirine âşık iki gencini konu edinir. Beyaz mendil sembolü, Fikret Hakan ve Ruth Elizabeth oyunculuğu, müzikleri, deli karakterinin filmdeki işlevi ile Türk sineması adına önemli bir çıkış yakalar. Dram ve gerilimi, çatışma sahnelerini filminden eksik etmeyen Akad, bu defa filmi romantik gerçekçi yönüyle de unutulmaz kılar. İki köyün düşmanlığına rağmen aşklarını yaşatmaya çalışan Hasan ve Zeliha, bu aşk uğruna canları pahasına mücadeleye girişirler. Yaşar Kemal usulü Anadolu anlatısı, Lütfi Ö. Akad’ın sinematografisiyle birleşince ortaya bir başyapıt çıkar.
Yönetmenin en verimli olduğu yıllar olan 50’lerde, H.G. Wells’in “Invisible Man” hikâyesinden uyarlanan, Türk sinemasının kayıp filmleri arasında anılan Görünmeyen Adam İstanbul’da (1955) adlı bir fantastik deneme de yer alır.