The Favourite (2018): İyi, Kötü ve Masum

Dilan Salkaya Hakkında

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü'nde lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yeni medya ve çocuk alanında yüksek lisansına devam etti. Fil'm Hafızası, Sinema Terspektif, Berfin Bahar, Hayal Perdesi gibi farklı basılı ve online mecralarda sinema üzerine yazıları yayınlandı. Sinema doktorasına devam ederken, Mayıs 2019'dan bu yana Arter'in Öğrenme Programı'nı oluşturan ekiple birlikte çalışıyor.

The Favourite (2018) kostüm ve atmosfer tasarımıyla göz dolduran, simetrik ve çarpık planları, balık gözü lens kullanımıyla yönetmen Yorgos Lanthimos’un yeni arayışının ipuçlarını sunan grotesk bir iktidar mücadelesi. 18. yüzyıl İngiltere’sinde sürmekte olan savaşı ve erkekleri odak dışı bırakarak Kraliçe Anne’le (Olivia Colman) birlikte üç kadına odaklanan film, kadınların mücadelesini şatafatlı saray yaşamından uzakta sunuyor. The Favourite’ta ne sarayın görkemli baloları ne romantik saray âşıkları ne de zengin sofralar var. Bunun yerine öfkeyi, acıyı, hırsı ve açgözlülüğü izliyoruz.

Kraliçe Anne’in bir uzvu görevi gören Lady Malborough’nun (Rachel Weisz) kuzeninin, aynı zamanda kendisi de eski bir Lady olan Abigail’in (Emma Stone) saraya gelmesiyle kurulu düzen sarsılmaya başlar. Abigail, şifalı bir bitkiyle Kraliçe Anne’in onulmaz gut ağrılarına çare olunca mutfaktan kurtulur ve Lady Malborough’nun hizmetçisi olur. Bu ilk yükseliş, hırsla ve statü elde etme çabasıyla, Kraliçe’nin yeni gözdesi olma mücadelesiyle devam eder. Elinden zorla ve şiddetle alınan lady’liği yeniden elde etmek için Abigail de alışkın olduğu benzer yollara başvurur.

“İç” Savaş

Yönetmenin kimin tarafında olduğu ya da hangi kadının esas kötü olduğu, The Favourite boyunca devingendir. Kraliçenin gözdesi olmak için mücadele eden bu iki kadından saf sevgiyi taşıyan Abigail gibi görünse de, Abigail’in oyunları sonucu Lady’nin saraydan ayrılmasıyla devlet ilişkilerinde ve saray içinde çatlaklar baş gösterir. Neticede iki kadın da kraliçenin zaaflarını kullanarak kendi çıkarlarına uyanı yapmaya çabalar. Bu “iç” savaşta sarayın erkekleri ise geri planda, kadınların peşinden koşan, abartılı kıyafetler ve makyajlar içinde gezinen kişiler olarak yer alırlar. Yani iktidar sahibi değiller gibi okunmaya müsait görünürler ancak kapalı kapılar ardındaki ördek yarışları, cinsellik dolu sığ muhabbetleri ya da çıplak bir erkeğe meyve atarak eğlenmeleri -ki burada hedefteki erkek de son derece mutludur-, her şeye rağmen yine gücü ellerinde bulundurduklarını gösterir.

Bir dönem filmi olarak değerlendirilirken Lanthimos evrenine sıkışmış bir dönem filmi olma yoluna ayrıksı üslubuyla dönüş yapan The Favourite, çarpıcı dönüm noktalarından ziyade iç çatışmalarla ve ufak hamlelerin uzun vadede sebep olduğu yıkımlarla ilerler.

On yedi çocuğunu da kaybeden Kraliçe Anne buhranlarını en yakınındakine sarılarak atlatmaya, sahip olduğu tavşanlarla annelik içgüdüsünü bastırmaya çalışır. Bu iktidar mücadelesinde en masum, gelenek içine sıkışmış taraf olarak kalır. Yanlış kararları onu giderek acılara gark ederken, iyi, kötü ve masum birbirine karışır.

Filmde Kraliçe’nin gözünün açılmasında da pay sahibi olacak olan tavşanlar ve sürekli değişen roller, temelde ise “dönüşüm”, Lanthimos’un The Lobster’ına (2015) göz kırpar. Ve elbette komedi, filmin içine sızmayı başarır. Kraliçe Anne’in tepkileri, Abigail’in Lordlar kamarasının bir üyesiyle ormanda yaşadığı şiddet dolu kovalama sahnesi, bunlardan yalnızca birkaçıdır. Kaçıp kovalamaktan ziyade “yenmek” üzerine olan sahne, aynı zamanda filmde romantik İngiliz estetiğini yok eden anlardandır.

Bir cevap yazın