Paul Gauguin ve Pablo Picasso: Batılı Beyaz Adam’ın İlkel Dönemi

Dilan Salkaya Hakkında

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü'nde lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yeni medya ve çocuk alanında yüksek lisansına devam etti. Fil'm Hafızası, Sinema Terspektif, Berfin Bahar, Hayal Perdesi gibi farklı basılı ve online mecralarda sinema üzerine yazıları yayınlandı. Sinema doktorasına devam ederken, Mayıs 2019'dan bu yana Arter'in Öğrenme Programı'nı oluşturan ekiple birlikte çalışıyor.

İlkel yaşama meraklı, uygarlaşma sürecini tamamlayamamış olanı egzotik nesneye dönüştürme niyetindeki ressam Paul Gauguin’in, Batı’ya Doğu’yu gösterme niyetiyle yaptığı resimlerinde oryantalist bir tavır içerisinde olduğu belirtilir. Akademinin karşısında duran, 19. yüzyılın sonlarında Doğu insanını sürekli yıkanırken, tembellik ve şehvet içerisinde resmeden Paul Gauguin’in resmini tanımlarken, Oryantalizmin ve Egzotizmin birleşimiyle ortaya çıkan Primitivizmi (ilkelcilik), benzer hislerle Afrokübizm döneminde fırçasını ilkel olandan yana kullanan Pablo Picasso’yu ve Batı’nın Doğu’ya en acımasız bakışı olan Kongo Köyü’nü de unutmamak gerekir.

Paul Gauguin, by Alphonse Mucha, 1893
Paul Gauguin, 1893

Batılı Beyaz Adam 19. Yüzyılın Sonunda Tahiti’de

1848’de Paris’te dünyaya gelen Paul Gauguin, zengin bir ailenin çocuğuyken ve bir aileye sahipken esas mutluluğu bu düzenli hayatta bulamayıp 35 yaşında dünyanın diğer ucunu merak eder. Bretenya ve Martinik Adası yolculukları, sonrasında resimleriyle alay edilen ve sanat çevrelerince bir türlü kabul görmeyen Paul Gauguin’in geç başlayan kariyerinin erken hareketleri olur. 1891’de rotasını Tahiti’ye çevirmesiyle beraber, gelenekten, Empresyonizmin etkilerinden, alışkanlıklarından koparak yeni bir arayışa odaklanır, doğaya döner.

İki Kadın, 1901
Tahitian Woman and Boy, 1899
Primitive Tales, 1902

Ölülerin Ruhu Bizi Gözler, 1892
Ölülerin Ruhu Bizi Gözler, 1892

Modernlikten uzakta Batılı bir beyaz adam olarak günlerini geçirirken, Ölülerin Ruhu Bizi Gözler (1892) adlı resminde, kendisine metres olarak tuttuğu genç kızı tuvale aktarır. Eleştirmenlerce Gauguin’in bu tavrı ikiyüzlü olarak nitelendirilir. Paul Gauguin, Doğu’ya karşı beslediği açık hayranlıkla ve içten içe beslediği ideolojik emellerle ona ait olanı birer figür gibi ele alır. Aslında sömürgeci bir tavır içerisinde Doğu’yu tek tipleştirerek tuvale aktaran Gauguin, uzun süre resimlerini satıp para kazanamaz ve yaptıkları, ilkel oldukları düşünülerek alaya alınır. 1898 tarihli “Nereden Geliyoruz? Kimiz? Nereye Gidiyoruz?” isimli resmi ise ilk defa alıcı bulur.

Where Do We Come From What Are We Where Are We Going, 1898

Batılı Olmayanın Dürtüsel Çekiciliği: Primitivizm Akımı

Endüstriyelleşmenin karşısındaki sanatçıların tepki olarak ortaya çıkardıkları Primitivizm, ilkel teknikleri, konu ve nesneleri odak noktasına yerleştirir. Sanatçılar, batılı olmayanda gördükleri içgüdüsel ve katışıksız hisleri sanatları yoluyla içselleştirmeye çalışırlar. Bunun için de ilkel olanla bağ kurma, primitif olanı anlama yoluna girer, onunla en temel düzeyde ilişki kurmayı hedeflerler. Aslında yaratma gücünün, Doğu’ya içten geldiğini düşünen ve Afrika masklarının da bir dürtü sonucu oluşturulduğunu öngören sanatçılardan Pablo Picasso, 1906-1908 yıllarına tekabül eden Afrokübizm döneminde de benzer konulara ilgi duyar.

Head of a Sleeping Woman, 1907, picasso

avignonlu kızlar, 1907

Two Naked Figures. 1908.

“Kendi geleneğimle hesaplaşıyorum ve onu yerle bir ediyorum.” der Picasso. Avignonlu Kızlar’da (yukarıda ortada) (1907) Venüs’ün Doğuşu’nun duruşu modern etkileriyle yine oradadır ancak öte yandan Afrika masklarındaki ilkel sadeliği de sanatına uygulamayı dener. Biçimsel olarak nesneleri ve boyutları deforme ederken, renk anlayışında bir bütünlük ve duygu yakalamayı hedefler.

Ota Benga’dan Kongo Köyü’ne

Paul Gauguin’in Tahiti dönemi resimleri oryantalist algılanırken, Picasso dahi Doğu’nun saf ve yaban çizgilerinden etkilenip kendi masklarını hayata geçirirken, 1900’lerin başında ABD ve Avrupa’da ırkçılık, can yakan bir boyuta ulaşır. Kongo’da yaşayan 19 yaşındaki Ota Benga, insan kaçakçıları tarafından kaçırılıp satılır. Irkçılığın yükselişte olduğu bir dönemde, sergi nesnesine dönüştürülmek üzere ABD’nin yolunu tutar. Evrim kuramı üzerine fikirlerin havada uçuştuğu bu yıllarda, evrimini tamamlayamamış bir alt ırk olarak görülen ve pigme olarak tarif edilen Ota Benga, ABD’de bir bahçede para karşılığında sergilenir.

ota benga
Ota Benga

Tarihler 1906’yı gösterdiğinde ise maymunlarla birlikte bir hayvanat bahçesine atılan Ota Benga, sonradan doğan tepkiler neticesinde özgür bırakılsa ve bir Amerikalı gibi medenileştirilmeye çalışılsa da bozulan psikolojisi onu intihara sürükleyecektir. 1900’lerin başında ABD’nin yanı sıra Paris, Amsterdam, Londra, Brüksel gibi şehirlerde de benzer olaylar yaşanır. 1889’daki Paris Dünya Fuarı’nda 18 milyon insanın akın ettiği kafesler içinde sergilenen Afrikalılar, 1958’de Brüksel’de kurulan Kongo Köyü’nde yeniden izleyici karşısına çıkarılırlar; bir obje, daha acısı ise bir hayvan gibi. Son tahlilde Paul Gauguin ’in resminden yola çıkarak sormak gerekir: “Nereden Geliyoruz? Kimiz? Nereye Gidiyoruz?”

 

Kaynakça

Antmen, Ahu. Film, 20.Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, İstanbul, Sel Yayıncılık, 2008.

Bir cevap yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.