
- Her Yaştan Okuyucunun Kendisinden Bir Parça Bulacağı 10 Çocuk Kitabı - 23 Nisan 2021
- Sevginin Z Raporu: Sanat Koleksiyonlarında Sevgi Temalı Eser İncelemesi - 10 Şubat 2021
- David Copperfield’ın Çok Kişisel Hikâyesi (2019): Dickens ile Iannucci’nin Çağları Aşan Uyumu - 25 Eylül 2020
- Hep Aynı Yaşta Kalacağımız Filmler [Liste] - 17 Mayıs 2020
- Sanat Tarihinden Hayvanlar Alemine Uzanan Çocuk Kitapları - 22 Nisan 2020
- Geçtiğimiz Yılın Gölgede Kalan Başarılı Ana Akım Filmleri - 13 Ocak 2020
- Düşük Bütçeli Yüksek Sohbetli Hikâyeler: En Başarılı Mumblecore Filmleri - 1 Aralık 2019
- Ayn Rand ve Bencilliğin Erdemi: Neden Bencil Olmalıyız? - 24 Kasım 2019
- Dijital Çağda Faust ve Mephisto’nun Bir Araya Gelişi: Being Faust – Enter Mephisto - 21 Kasım 2019
- Yürüyün, İster Dağların Üstünde İster Ormanın İçinde: Yürümenin Felsefesi - 26 Mayıs 2019
Gerçek kişilikler ele alınarak öykü ve tahkiye usulleri üzerinden kurgulanan eserlere biyografik roman denir. Amin Maalouf’un Afrikalı Leo’su enternasyonel anlamda bu “tür” için verilebilecek en bilinir örneklerdendir. Ülkemizde ise biyografik roman türünün çok gelişmiş olduğu söylenemez. Peyami Safa, “Roman ve Biyografi” adlı yazısında bu durumun tespitini Türk romanının kendi çelişkilerine kayıtsız kalması olarak açıklar. Gelgelelim önemli örnekler de yok değildir. İşte bu örneklerden bazılarını sizler için değerlendirmeye çalıştım.
Yıldız Ecevit: “Ben Buradayım…” / Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası

“İyi bir hayat hikâyesi yazmak, bir hayat yaşamak kadar zordur.” diyen edebiyatımızın kilometre taşlarından Oğuz Atay’ın hayat hikâyesini yazmak gibi zor bir işe girişmiş Yıldız Ecevit. Yaşarken kıymeti bilinmemiş, hiçbir eseri o hayattayken ikinci baskıyı görmemiş, anlaşılmamış, döneminin edebi anlayışıyla bağdaşmayan eserlerin sahibi, talihsiz ve şaka gibi ölümüyle sonlanan kısa hayatına az ama derinlikli eserler bırakmış büyük romancı Atay’ın “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” çağrısına bir cevap niteliğinde olmuş “Ben Buradayım…”.
Atay’ın biyografisiyle kurmaca dünyasını iç içe geçirerek anlatıyor bize Atay’ı, Yıldız Ecevit. Öğrencilik yılları, babasıyla ilişkisi, evliliği, aşkı, dostlukları, yarım kalmış eserleri, hayal kırıklıklarıyla Atay’ın romanlarına daha da yaklaştırıyor bu kitap okuru. Türkiye’de aydın olmanın krizini ve aydınının kendisiyle yaşadığı krizi romanlarında anlatmış olan bu usta aydının kendi krizini Ecevit’in kıvrak üslubu ve bir roman gibi kurgulanmış yapıtından okumak gerekiyor. Atay’ı yakından tanımak, Türkiye’ye onun kurmaca dünyasından bakarken kendi hayat penceresinden de olayları seyretmek Türkiye’nin ruhunu bir parça daha anlaşılır kılıyor.
Selim İleri: Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver

Selim İleri’nin “Geçmiş, Bir Daha Geri Gelemeyecek Zamanlar” serisinin üçüncü romanı Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver, bilinen tarihi olay ve kişileri klasik roman kurgusunun dışına çıkarak metinselleştiriyor. Cemil Şevket Bey’in, Nahid Sırrı Örik ve romanda “Aynalı Dolap” ismiyle geçen romanın da Kıskanmak olduğunu anlıyoruz. Cemil Şevket Bey’in edebiyat çevrelerince görmezden gelinmesini anlatan roman, biyografik bir metin olarak da okunabilir. Neyin ne kadar gerçek ne kadar kurmaca olduğunu bilmiyoruz tabii. İleri’nin de böyle bir derdi yok zaten ama bilinen kadarıyla Nahid Sırrı’nın ruhunu çok iyi yansıttığını düşünüyorum.
Romanda birden çok anlatım düzlemi kullanılmış. Bu da metnin metinlerarası özelliğini kuvvetlendirmiş. İleri, farklı yazarların gerçek metinlerini kendi metninde kullandığı gibi bazı bilinen roman karakterlerini de romanına dahil etmiştir. Ki Cemil Şevket Bey de Kıskanmak romanının karakterlerinden biridir.
Cemil Şevket Bey’in, edebiyatımızın güçlü çizilmiş anti-kahramanlarından olduğunu düşünüyorum. En az Kıskanmak romanı kadar tuhaf ve enteresan bir hayata sahip olan Örik’i bir romanda böylesine okumak ise ayrıca keyifli.
Beşir Ayvazoğlu: Peyami / Hayatı, Sanatı, Felsefesi, Dramı

Ülkemizde iyi biyografiler çok az yazıldığı gibi çok sevdiğimiz, bir grubun ya da belirli bir siyasi görüşün temsilcisi olarak görülen isimlerin bile doğru düzgün biyografileri yok. Nazım’ın, Kemal Tahir’in, Necip Fazıl’ın bile hayatları doğru düzgün yazılmadı. Edebiyat tarihçilerimizin ne yaptığını bilmediğimiz bir dönemde Beşir Hoca bu boşluğu kendi gayretleriyle doldurmakta. Peyami, ünlü romancımızın hayatını, eserlerini, fikrî dünyasını derinlemesine inceleyen çok iyi bir biyografi. Peyami Safa’yı yakından tanımak, hayatıyla eserleri arasında bir bağ kurmak isteyenler için mükemmel bir eser. Safa’nın babasız geçirdiği çocukluk yılları, savaş ve mütareke yılları, sancılı bir geçiş dönemi, “beyza hanım”la ilişkisi, hayatına giren kadınlar, aşkları ve evliliği arasında romanları, inkılabın felsefesi üzerine çalışmaları ve Türk Düşüncesi çalışmaları ayrıntılı bir şekilde yer buluyor kendine. Safa’yı okurken eserlerinin arkasındaki düşünce dünyasını da görüyorsunuz. Peyami, aynı zamanda biyografinin hakkını veren bir çalışma. Dramatik bir anlatıma, okuru kendine çeken bir üsluba sahip. Tabii sadece Safa da yok bu kitapta. Nazım ve N. Fazıl gibi arkadaşları ve kalem kavgasına tutuştuğu birçok edebiyatçı, ressam ve düşünce insanı da mevcut. Aynı zamanda erken cumhuriyet döneminin bir panoramasını okumak da ayrıca keyifli.
Beşir Ayvazoğlu: Ömrüm Benim Bir Ateşti / Ahmet Hâşim’in Hayatı, Sanatı, Estetiği, Dramı

Biz bugünkü nesil, fikir ve sanat hayatına, Hâşim’in yıldızları altında girdik. Bir gün bu son yirmi otuz senenin fikir ve sanat hayatını toplu olarak tedkik edecek olanlar, onun kendinden sonra gelen nesiller için nasıl bir mürşit olduğunu göreceklerdir. Nurullah Ataç haklıdır: “İstikbalin sanat tarihinde bu devrin adı Hâşim devridir.” Böyle demiş Tanpınar, büyük şair Ahmet Hâşim için. Peyami’den bahsederken ve yazımın girişinde de dile getirdiği gibi Batı’da romandan sonra en çok okunan tür olan biyografi bizde nedense gelişememiş. Bu kitap büyük şairin ölümünden on yıllar sonra yazıldı. Geç kalınmış bir eser bizim için fakat büyük bir boşluğu doldurduğu kesin.
Beşir Hoca, Hâşim’i çok seven birisi. Belli ki kitap için de titizlikle çalışmış. Ona rağmen biyografi yazarının nesnelliğinden, gözü pekliğinden taviz vermemiş. Büyük şairi, güzellik takıntısı gibi kusurlu, eksik ve hastalıklı taraflarıyla da ele almış. Aslında bu kitap için yazılmış eleştirilere bakınca bizde biyografinin neden gelişemediğini de anlıyorsunuz. Biz ölülerimizin kusurlarını, hatalarını, günahlarını onlarla birlikte gömmek istiyoruz. Fakat anlamıyoruz ki onlar olmadan Hâşim, Hâşim olamazdı. Ve kafamızda yücelttiğimiz eski insanları olduğu gibi görmeye tahammül edemiyoruz. Bu sebeple uydurmalar, yalanlar ve olmadık metafizik varsayımlar daha çok prim yapıyor gerçeğin kendinden. “Başım” gibi bir şiir kaleme almış birini etraflıca tanıyamazsanız şiirlerini de anlayamazsınız. Hâşim’in, sadece şiirleriyle değil düz yazılarıyla da ne kadar güçlü bir entelektüel olduğunu anlıyorsunuz ve bu kitap sizi Hâşim’in kırgınlıklarına, düşünce dünyasına, yalnızlığına, estetik görüşüne ve dönemin ruhuna tanık ediyor.
Yazar: *Kürşat Saygılı
*İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunudur. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Sinema yüksek lisansını tamamlamıştır. Yazın dünyasına Sinema Kafası’nda kaleme aldığı film eleştirileri ile girmiştir. Dipnot Dergisi’nde makaleleri yayınlanmıştır. Rabarba Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yapan Saygılı, Cineritüel’in de kurucuları arasındadır.