
- Nesimi Yetik ile Söyleşi: “Hep Kazanırsın Ey Çözümsüzlük” - 20 Ekim 2020
- Eylem Kaftan ile Kovan (2019) Filmi Üzerine Söyleşi: “İnsan Her Şeyden Önce Kendisine Yabancı” - 28 Eylül 2020
- Ceviz Ağacı (2020): Babanın Aynasında Kendini Görmek - 23 Ağustos 2020
- Kafanın Kafa Olmaya Devam Ettiği Sanat Pratiği: Masklar ve Çocuk Sanatı - 3 Temmuz 2020
- Ressam Beşir Bayar ile Söyleşi: “Her Dönem Kendi Sanat Dilini Oluşturur” - 12 Nisan 2020
- Kısa Film Önerisi: Karganın Aşınan Gagası (2019) - 25 Mart 2020
- Captain Fantastic (2016): Nike, Bir Zafer Tanrıçası Mıdır? - 9 Ocak 2020
- Sütten Kesilmek: Zula’nın İkinci Oyunu Üzerine Söyleşi - 14 Ekim 2019
- Eva Hesse’nin Minimalist Yerleştirmesini Nasıl Okuyabiliriz? - 8 Ağustos 2019
- Kader Postası’nın (2019) Yönetmenleri ile Söyleşi: “Siz İyi Asiste Edersiniz, Erkek Asistanlar Yönetmen Doğarlar” - 25 Haziran 2019
Alfonso Cuarón’un Altın Aslan ödüllü son filmi Roma (2018), izleyici ve eleştirmenler arasında fikir ayrılıkları yarattı; bir tarafta filmi başyapıt ilan edenler, diğer tarafta filmi başyapıt ilan edenleri başyapıt görmemişlikle eleştirenler. Film hakkında beklentiyi büyüten yorumların izleyicinin izleme pratiğini etkilemesi kaçınılmaz. Ancak beklediğinden fazlasını bulanlar için Roma, sinematografisi, yönetmenliği ve devinim hâlindeki kamerasıyla hayatın içinde açılıp hayatın içinde noktalanan, başarılı bir öz tarihe dönüş filmi.
Adını, Mexico City’de üst sınıfın yaşadığı mahalleye alt sınıfın takmış olduğu “Roma” isminden alan film, yer verdiği ufak detaylarla yönetmeni Alfonso Cuarón’un önceki filmlerine de el sallıyor (Marooned’dan (1969) aldığı kısa kesitle ve astronot kıyafetiyle ormanda yürüyen çocuk karakteriyle yönetmenin Gravity’ye (2013) gönderme yaptığını pek tabii söyleyebiliriz). Dramdan bilim kurgu ve fantastiğe uzanan esnek filmografisi nedeniyle Cuarón’un sıradaki filmini çok merak etmemize neden olan yapımın, 2018’in en iyi filmleri listelerinde ilk sıralarda yer aldığını peş peşe yayınlanan listelerde görüyoruz.
1970’lerde Meksika’da yaşanan çatışmalara, 1971’de kırk iki öğrencinin hayatını kaybettiği Corpus Christi katliamına aile kurumunun gerisinde değinen Roma, farklı sınıfa mensup iki kadının gerçeklikleriyle büyürken değişen duygu durumlarını, iniş çıkışları ve karakterlerin iç çatışmalarını fonundaki doğa olayları ile paralel götürüyor. Yer yer yükselen, kadrajı dolduran, diyalogların üstünü örten ses kuşağı da çatışmaları başarıyla destekliyor ki “filmi mutlaka iyi bir ses sistemiyle ve büyük bir perdede izleyin” önerilerinin altını da bu ses kuşağı dolduruyor.
Yalnız Ama Birlikte
Ana karakter Cleo, Mexico City’deki üst orta sınıf bir ailenin yanında hizmetçi olarak çalışan, Mixtec mensubu bir kadındır. Evin çocukları tarafından çok sevilen ve aileden biri olarak benimsenen Cleo’nun, hamile kaldıktan sonra evin hanımı Sofia ile ilişkisi de değişmeye başlar. Cleo, hamileliğini öğrendikten sonra bebeğin babası Fermin tarafından terk edilir. Evin doktor babası ise iş bahanesiyle başka bir kadına gider. Roma, ilk çeyreğinden sonra kadınların hikâyesine dönüşür. Giden erkeklerin ardında kalan kadınlar, hayatlarına yalnız ama birlikte devam ederler.
Detayları özenle kullanan ve ana hikâyesinin yanı sıra uçak, su birikintisi, köpek dışkısı gibi detaylarla da ayrı bir hikâye kuran Roma’da, babanın huzursuzluğu daha eve ilk giriş sahnesinde, küllüğü tıka basa dolu, garaja zar zor sığdırdığı arabasıyla aktarılır. Nitekim o araba daha sonra Sofia tarafından harap edilir, eksiltilir. Yamalarıyla geçmişi ve ihaneti hatırlatan araba, en sonunda başka bir arabayla değiştirilir. Ya da filmin açılışındaki karo desenli fayansa ısrarla çarpan sularla Cleo’nun rutin hayatını anlamamız sağlanır; sürekli yerlere pisleyen bir köpek ve dört yaramaz çocuk, Cleo’nun günlük koşturmacasıdır. Fermin’in, sinema salonunda Cleo’nun yanından tuvalete gitme bahanesiyle ayrılması ise perdede oynayan filmin o esnada sonlanmasıyla örtüşür; anlarız ki Fermin bir daha dönmeyecektir.
Çocukluk, İhtimaller, Dalgalar
Kalabalık sahnelerde zaman zaman bir çocuğun bakış açısı seviyesine inen kamera, Cuarón’un çocukluğuna ait izlenimlerini aktardığını hatırlamamızı sağlarken çocuklarla birlikte vakit geçiren Cleo’nun da kadrajımızda kalmasına yardım eder. Bir çocuğun gözlemleri ve anılarındaki detaylarla örülen, Meksika’da 1970-71’de yaşananların, eylemlerin, deprem ve yangının karmaşasıyla yükselen, öne çıkan su sesi ve suyun varlığıyla rahatlayıp dinginleşen Roma, tercih ettiği geniş açılarla bunların tümünü aynı anda izlememizi mümkün kılar. Gündelik hayatın sıradan detayları, kalıcı ve güçlü anılara dönüşür. Açılış planı, yangın sahnesi, eylem anı, doğum sekansı, denizde Cleo ile çocukların yaşadığı ölüm kalım mücadelesi derken birçok unutulmaz sahneyi de belleğimize kazandırır.
1970’lerin Meksika’sında bir çocuk olan Cuarón, filmdeki siyasi iklimi de bir çocuk için ifade edebileceği kadar detaylandırır; kesitler halinde ve fonda aktarır. Öyle ki babanın evden gidişini de ilk kez çocuklardan biri annesinin kapısını dinleyerek öğrenir. Çocukların yaşananlardan etkilenmeden çocukluklarını yaşamaları, bizim de izleyici olarak o yaşama odaklanmamız, Cleo ile birlikte dışarı çıktığımızdaysa dış dünyadaki gerçeklikle karşılaşmamız istenir. Roma, sürüklenerek yaşayan karakterlerine içeriden bir bakış atarken aynı zamanda onları kenarda durup gözlemleme şansını da izleyicisine verir. Dalgaların neden olduğu son çatışma Cleo’nun sıkıntısının çözülmesiyle ve aileye daha sıkı kenetlenmesiyle sonlanırken, ölüm ihtimalini sık sık hatırlatan film finalinde yaşamın tarafını seçer.
38
[…] https://www.art-his.com/roma-2018-seni-cok-seviyoruz-cleo/ […]