
- Savaşla Büyüyen Çocuklar: Svetlana Aleksiyeviç’in Son Tanıklar Kitabı - 27 Şubat 2019
- 72. Koğuş: Orhan Kemal’ce “İnsanlık” - 3 Eylül 2018
- Karanlığın Ortasındaki Kadın: Mata Hari ve Casus - 23 Nisan 2018
- Füruğ Ferruhzad: Bu Kadar Zor Mu Olmalı Kadın İçin Yaşamak? - 31 Ocak 2018
- Kadının Varoluş Meselesi: Virginia Woolf ve Kendine Ait Bir Oda - 22 Kasım 2017
- Sürreal Edebiyatın Kalbi Boris Vian - 16 Ekim 2017
- Haydi Abbas, Vakit Tamam: Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Kemal Tahir - 6 Ağustos 2017
“Bütün kadınlardan akıl sahibi yaratıklar değil de iyi hanımlarmış gibi bahsetmenizden nefret ediyorum. Hiçbirimizin sakin sularda yüzmeyi isteme gibi bir derdi yok,” der Jane Austen. Haklıdır da. Bu sözün hakkını verenlerin başında gelen isimlerden birisi de Füruğ Ferruhzad olmuştur.
Bugün kadınların çoğu alanda başarıya ulaşması için ekstra çaba sarf etmesi gerekiyor. Toplumun kabuğundan çıkarak eleştirilerini özgürce yapmak, dilediğince gezmek ve özgürce yaşamak, şu yüzyılda bile kadın için zor bir eylem. Füruğ Ferruhzad ise 1950’li yıllarda, belki de kadının en çok baskı gördüğü İran’da bu hayallerini gerçekleştirdi. Kadın için yaşamak dahi kalıplara sığdırılmışken Füruğ ataerkillik, toplum baskısı ve dışlanmayla karşı karşıya kalmış ancak özgürce yoluna devam etmiştir.
Füruğ’a ait şiirler, yazılar, filmler, resimler bir başkaldırıdan ziyade dışavurum olmuştur. İçinde yaşadığı ikilemleri anlatmak, anlattıkça benliğine ve yalnızlığına dost aramak istemiştir. Şiirlerindeki dışavurum, kadın kimliğine olan önyargıları kırmak ve birey olarak yaşamanın ağırlığını tezahür etmektedir. Kadın sevebilir, âşık olabilir, çalışabilir, gezebilir… En çok da kadın özgürdür ve öyle de kabul edilmelidir. Füruğ Fehruzzad kendi tutkularını yaşayamamış, toplumun esiri olan kadını edebi bir şekilde anlatmış, dizelerine sayısız anlam yüklemiştir. Nitekim Füruğ’un eşinden boşanmasının cezası, oğlunu görememek olmuştur. Öyle ya, kadının kalıba aykırı yaptığı her davranış bir başkaldırıştır ve cezasız kalmamalıdır.
Füruğ’un dizelerinde yüklü duran binlerce anlam, binlerce yaşanmışlıktır aynı zamanda. Harf harf, kelime kelime okusak yüzlerce daha anlam çıkacak olması, belki de bizim benliğimizdeki yaşanmışlıklardandır. Ya da her gün şahit olduğumuz, kadınlara yönelik yaptırımlar bizi bu anlamları çıkarmaya itmektedir. Füruğ Fehruzzad kendini anlatmaktan yola çıksa da, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir zamanında yaşayan bir kadını anlatmıştır aslında. Aşk mı? Çalışmak mı? Yaşamak mı? Her ne ise ona sahip olmalıdır kadın. Düşüncelerini özgürce söylemeli ve ona göre yaşamalıdır. Bu yüzden Füruğ, o küçücük ailesinde maruz kaldığı baskıdan sıyrılmış ve tohumlarını filizlendirmiştir. Edebiyat ve sanat dünyasının önde gelen isimlerinden olmuştur. İlk şiir kitabı Esir, içinde bulunduğu bu durumlardan biridir. “Bak nasıl içimde gözlerimin / eriyor damla damla keder,” derken, içindeki ağırlığın bedeninde oluşturduğu yükü naif bir şekilde gözler önüne sermiştir.
“Ne için durmalıyım?
Kurşunlu harflerin işbirliği boşunadır
ve kurşunlu harflerin işbirliği
bu değersiz düşünceyi kurtarmaz.”
Durmamıştır da Füruğ. Sayısız şiire, tiyatro metnine, filme imza atmıştır. Onun yaşamı otuzlu yaşlarına kadar sürse de, bu sürede ele aldığı eserlerle ölümsüzleşmeyi başarmıştır. Dönemin hükumetine, ailesine, topluma, yazgısına olan düşünceleri acımasızca eleştirilmiş, ilk olarak da ailesi tarafından dışlanmıştır. Hatta cenaze namazı kıldırılmayacak kadar namustan yoksun görülmüştür. Kaleminin ağırlığı belki de buradan gelmektedir. Ondan alınanlar ya da ona hiç verilmeyenler, onu güçlü tutmuştur. Yaşadığı süreç boyunca her türlü acıya maruz bırakılsa da olmak istediği yerde ve olmak istediği kişi olmuştur. Ancak geçirdiği trafik kazası ile hayata çok erken veda etmiştir.
“Zavallı halk
Yüreği ölgün, bitmiş, dalgın
Huzursuz ağırlığı altında ölü
gövdesinin
Bir yerden bir yere sürünüyordu
Ve önlenmez cinayet isteği
Durmadan büyüyordu ellerinde.”
Şiirleri ölümünün ardından yaygınlaşmış, akıllarda şu soru baki kalmıştır: Sahi, bu kadar zor mu olmalı kadın için yaşamak?