Perihan Mağden Romanlarında Küçük Bir Gezinti

Salihcan Sezer Hakkında

İstanbul’da doğdu ve yaşıyor. İstanbul Üniversitesi İnşaat Mühendisliği’ni bitirdi. Deneme, öykü ve oyunlar yazıyor; hâlen Balat Monologlar Müzesi’nde bir kısa oyunu sahneleniyor. Ben, Cuma isimli oyunu NoAct Sahne iş birliğiyle oynanmaya devam ediyor.

Tabii ki Münevver Karabulut olayındaki yazısıyla baltayı taşa vurdu. Hatırlatmak bile istemiyorum. Bir yerlerde, bir şekilde umuyorum köşe yazıyordur ancak o dönem sonrasında istemli veya istemsiz “hit” olmaktan uzaklaştı. Zaten Radikal Gazetesi de kapandı, o şaşaa sona erdi, hatta internet sitesi bile varla yok arası bir vaziyette. Türk basını için üzücü bir “O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler” vakasıydı.

Açıkçası Perihan Mağden ‘in köşe yazılarından ziyade kurgu yazarlığıyla ilgileniyorum ve kendisi çok orijinal bir kurgu yazarı! Kitaplarını beğenmeyebilirsiniz, sıkılabilirsiniz, kızabilirsiniz ve sair eleştiriler getirebilirsiniz ama eserlerinin özgünlüğünü, şaşırtıcılığını, keskin bir zekâ içerdiğini inkâr edemezsiniz.

Kitapları hakkında, okuduklarım ve hatırladıklarım üzerinden bir tanıtım yazısı olacak bu. Başlayalım!

Haberci Çocuk Cinayetleri

Deneylerle dolu müthiş bir ilk kitap… Bir okur olarak da en çok bağ kurduğum kitabı. Cüceler, bir örnek haberci çocuklar ve güzel annelerden oluşan farklı bir coğrafyada, distopik yapıda eğlenceli ve biraz karanlık bir dedektiflik öyküsü.

Hiç yerel öğe taşımıyor, İngilizvari bir edebi atmosferi var. Hikâye paldır küldür ilerliyor, anlatım palas pandıras gözüküyor, bu da kurgunun plansız ve hesapsız yapıldığını düşündürüyor ama değil, bu nedenle de çok ilginç. Kitabın sonuna gelindiğinde tatmin etmeyebilecek final, aradan aylar, yıllar geçtikçe kendini daha çok sevdiriyor. Yapı itibariyle bağımsız öyküler gibi başlıyor, sonra romana eviriliyor. Başkahramanının sarsaklığı, sakarlığı, alaycılığı, yer yer gamsızlığı ve kendisiyle mücadelesi parlak bir “polisiye dizi” vaat ediyor. Fakat Perihan Mağden o sulardan daha gerçekçi bir yazın yoluna kaymış. “İyi mi yapmış?” Emin değilim.

Ali ile Ramazan

Acı ve gerçek bir haberden çıkarılan acıklı bir kurgu roman. Ali ile Ramazan’ın yetimhanede başlayan dostlukları, onları hazin zorunluluklara, tercihlere ve finale götürüyor. Yer yer gereksiz gözüken detaylar veya bölümlerle sahicilikten ve sahiciliğin doğurduğu yoğunluktan uzaklaşıyor görünse de genel olarak üzücü bir roman. İki öksüzün çocukluktan gençliğe uzanan hikâyesi bir şekilde insanın aklına çakılıyor. Güçlü, sade, çarpıcı ve parlak bir anlatıcılık. Mutlaka okunmalı!

İki Genç Kızın Romanı

Kutluğ Ataman ile uyumu sinemada çok daha ilgi çekici bir uyarlama vaat ediyordu. O vaatler tutmadı bence. Hâlâ gümbürtüye giden bir kitap olduğunu düşünüyorum. O dönemde, “her şeyi çok bilen” çevrelerin sunum biçimleriyle popülist bir çoksatar sanıldı ve yaygaralarının gölgelemeleri altında edebi niteliğinden farklı bir şekilde paketlenmeye çalışıldı.

Perihan Mağden ve Kutluğ Ataman’ın İki Genç Kızın Romanı’ndan birlikte uyarladığı İki Genç Kız (2005) filminden bir kare.

Alt sınıf-üst sınıf, Boğaziçi Üniversitelilik-üniversitesizlik gibi farklar üzerinden vahşi genç çığlıkları atmaya, cinsel yönelimlerde duvarları yıkmaya, varoşlardan çıkacak bir isyan dalgasına tanıklık etmeye heveslenen, bunu belli ölçüde başaran bir kitap bana kalırsa. Çok zenginleşebilecek bir temele ve olay örgüsüne dair harcanmış bir fırsat olarak görüyorum. Bunda da kendisinin imzası olan dildeki oyunlarını zirveye çıkarmasının payı olduğuna inanıyorum. Her şeye rağmen çok ilgi çekici ve cesur bir kitap.

Biz Kimden Kaçıyorduk Anne

Küçük bir kız ve yaşlı bir kadının kaçmasını anlatıyor. Sürekli kaçıyorlar; onları tanıyabilecek insanlardan, polislerden, otel görevlilerinden, müşterilerden, kendi geçmişlerinden, korkularından ve kaygılarından… Tanınmamak için geçici konaklamalarla ilerleyen bir yolculuk sürüyorlar.

Kitap tekrarlarla dolu ve “olmasa da olur” denilebilecek pek çok kısım var. Akıcı bir olay örgüsünden yoksun, demek biraz ağır olabilir ama bir yandan da diyesim geliyor. Bununla birlikte, başlangıcı ile bütünleştiği metafor noktası çok ilgi çekici: Bambi. Kitap, bambi masalına çeşitli defalar refere ediyor ve roman boyunca bir izlek olarak bu masalı takip ediyoruz. Dolayısıyla final etkili bağlansa da şaşırtmıyor. Merak unsurunun açıklanması sürekli ertelendiği ve bu pek de geçerli nedenlere dayanmadığı için de sonuna gelene kadar zorluyor. Yine de okunmayacak bir kitap kesinlikle değil. Kendine has bir tadı ve benzerine pek de rastlanmayan kadın-kız çocuğu eksenli bir kaçış hikâyesi var.

Bir cevap yazın