68. Berlin Uluslararası Film Festivali İzlenimleri: Eva (2018)

Nurbanu Gürsoy Hakkında

93 yılında İstanbul’da doğdu. Lise yıllarından sonra sinemanın büyülü dünyasını keşfetti ve yaşadığı gezegeni de keşfine alet ediyor. Sinemasal işler haricinde ürün fotoğrafçılığı, dijital medya içerik editörlüğü yapıyor. Video klipler çekip onları kurgulamaktan keyif alıyor, en çok kelimelerin gücüne inanıyor.

James Hadley Chase’in Eve adlı romanından Benoît Jacquot ve Gilles Taurand birlikteliğiyle sinemaya uyarlanan Eva’nın (2018) yönetmen koltuğunda da yine Jacquot oturuyor. Berlinale’de neden Altın Ayı için yarıştığını anlamadığım Eva, konusu itibariyle iyi bir sinema filmine dönüşebilecekken seyirciyi, “Biz şimdi ne izliyoruz?” sorusuyla 102 dakika boyunca yalnız bırakıyor. Öyle ki, filmi Isabelle Huppert’ın devasa oyunculuğu ve asaleti bile kurtaramıyor.

Bakıcılığını yaptığı yaşlı adamın ölümü sonrası onun yazdığı tiyatro oyununu çalan ve başka kimsenin bu oyunun varlığından haberi olmamasının rahatlığıyla kendisini oyunun yazarı olarak gösteren Bertrand (Gaspard Ulliel), bir anda istediği şöhrete ve zenginliğe kavuşur. Fakat oyun sonrasında tatmin edici başka oyunlar yazamadığı gerçeği geç olmadan ortaya çıkar. Oyunun akıcılığı açısından kendince garip yollar dener, kendisini Eva (Isabelle Huppert) olarak tanıtan hayat kadınıyla beraber oyunlaştırmaya çalıştığı bir hikâye yaratmaya uğraşır. Ne yazık ki olaylar hiçbir şekilde gelişme göstermez.

Gereğinden fazla fade in/fade out efektleriyle birleşen anlamsız zoomlar sonucu görsel bir fecaat yaratan görüntü yönetimine ve kurgu ekibine, ellerinde hazır kitap olmasına rağmen senaryonun dinamiğini oturtamayan ve bize ne anlatmak istediklerini kendileri dahi bilemeyen Jacquot ve Taurand’a, bir filmin nasıl yapılmaması gerektiğini öğrettikleri için teşekkür edilmeli.

Bir cevap yazın